Yakınlık mı, Yük mü? Türkiye’de Akraba İlişkilerinin Psikolojik Yüzü“Aile Arasında” mı, Aile Her Yerde mi?
- TvG Psikolojik Danismanlik
- 20 Tem
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Ağu
“Aile Arasında” mı, Aile Her Yerde mi?
Türkiye’de akrabalık, sadece kan bağından ibaret değildir. Bizde dayılar, halalar, kuzenler, kayınvalideler, enişteler; herkes hayatın içinde, evin içinde, hatta kararlarımızın tam ortasındadır. Sofralar kalabalıktır, sevinçler paylaşılır, çocuklar birlikte büyütülür. Ama o sıcaklıkla birlikte, kimi zaman üzerimize çöken bir yük de gelir.
“Ne zaman evleneceksin?”, “Bu iş sana göre mi?”, “Sen hâlâ mı orada oturuyorsun?” gibi sorular sadece birer merak değil; bazen doğrudan bir müdahaledir. Aile yakınlığıyla gelen bu ilgi, zamanla sınırların kaybolmasına ve bireyin kendine ait alanının daralmasına yol açabilir.
Bu yazı, Türkiye'deki akrabalık ilişkilerinin hem koruyucu hem baskılayıcı yönlerini ele alıyor. Psikolojik sınırların nasıl aşıldığını, bireyselleşme çabasının kültürel kalıplarla nasıl çatıştığını, en sade ama en can alıcı hâliyle tartışıyoruz: Yakınlık mı bu, yoksa görünmeyen bir yük mü?
Müdahale mi İlgi mi? Mahremiyetin Kırılma Noktası
Akrabalarımızın hayatımızdaki yeri büyük, hatta çoğu zaman belirleyici. Bazen bir akraba, bir arkadaş kadar yakın; bazen de bir patron kadar etkili. Ancak burada kritik olan, bu ilişkinin hangi sınıra kadar sağlıklı olduğu. Bir noktadan sonra o “yakınlık” dediğimiz şey, kişinin kendi sınırlarını çizemediği, neyi gerçekten kendi seçtiğini bilemediği bir hale dönüşebilir.
Psikolog Murray Bowen’ın aile sistemleri kuramı, bu durumu “duygusal ayrışma” eksikliğiyle açıklar. Kişi, ailesinin ve yakın çevresinin duygularından bağımsızlaşamadığında, kendi kimliğini inşa etmekte zorlanır. Bu da karar alma süreçlerinde iç çatışmaya, zamanla da tükenmişliğe neden olabilir (Bowen, 1978).
“Biz Senin İçin Neler Yaptık?” Sendromu
Akrabalar arası ilişkiler sadece sevgiye değil, zamanla görünmez bir duygusal borç sistemine de dayanır. Özellikle yaşlı aile bireyleri, geçmişte yaptıkları yardımları bir tür “hak talebi”ne dönüştürebilir. Bu, kişinin sürekli bir karşılık verme mecburiyeti altında yaşamasına yol açar.
Psikoterapist Albert Ellis’e göre bu tür düşünceler “irrasyonel inançlar” oluşturur. Yani birey, “Hayır dersem kötü biri olurum”, “Onu kırarsam nankör olurum” gibi düşüncelerle hareket eder ve zamanla suçluluk duygusu, öfke ve içsel gerilim yaşar (Ellis, 1991).
Bu borç ilişkisi, özellikle genç kadınlarda daha baskın görülebilir. “Sana sosyallik önemli dedik, şimdi bizi unutuyorsun”, “Oku dedik, burnun kalktı.” gibi cümleler; bireyin başarıyla gelen özgürlüğünü, bir yük haline dönüştürebilir.
Bireysel Kararlarla Akraba Onayı Arasında Kalanlar
Türkiye’de önemli kararlar bireye ait değildir sadece. Yeni bir işe başlamak, başka bir şehre taşınmak, evlenmek ya da boşanmak gibi kararlar, geniş aile tarafından da değerlendirilir. Bu süreçte kişi, hem kendine sadık kalmaya hem de akraba onayını almaya çalışır. Bu da iki uç arasında savrulmasına neden olabilir.
Erik Erikson’un psikososyal gelişim kuramı, genç yetişkinlik döneminin temel ihtiyacının “kimlik kazanımı” olduğunu söyler (Erikson, 1968). Ancak kimlik oluşturma süreci, sürekli dışsal onay ihtiyacıyla boğulursa, birey kendi yaşamını yaşamaktan uzaklaşır. Bu, özellikle “aileye karşı gelmemek” uğruna kendi isteklerinden vazgeçen bireylerde kronik mutsuzluk ve karar verme güçlüğü olarak karşımıza çıkar.
Akrabalık: Güç mü, Gölge mi?
Akrabalık ilişkileri, bir yandan sosyal destek, aidiyet ve güven duygusunu beslerken, öte yandan bireyin kendini gerçekleştirme yolunda engel oluşturabilir. Türkiye’de bu ikilik oldukça yaygındır: Aile “her şey” olabilir ama aynı zamanda “her şeye karışan” da olabilir.
Psikolojik açıdan sağlıklı olan, akrabalarla bağımızı koparmak değil; sınırları netleştirmek, yakınlığı baskıya, ilgiyi müdahaleye dönüştürmeden ilişki kurmaktır. Her sevgi ilişkisi, biraz da mesafeyi bilmeyi gerektirir. Ve Türkiye’de kabul görünenin aksine ilişkiyi üst soy kurar, alt soya tamamen yüklenen ilişkiyi sürdürme sorumluluğu bir öğreti değil, psikolojik bir şiddettir.
Kaynakça
Bowen, M. (1978). Family therapy in clinical practice. New York: Jason Aronson.
Ellis, A. (1991). Reason and emotion in psychotherapy. New York: Birch Lane Press.
Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and crisis. New York: W. W. Norton & Company.
Uzm. Psk. Öykü GONCA METCOOĞLU


Yorumlar